Islak kanatlarını açarak güneşi bekleyen kara kuşa bak Kırılmış dalgalara karşı dalgakıran'da tüneyen sarhoşa bak Kömürden kollarını uzatıp çekiyor bulutun yakasından Tam yırtarken gömleğini bir örümcek iniyor da arkasından Yükleyip sırtına güneşin küllerini uçuruyor bir örümcek Tüylerinin içinde bir rozet kadar sıcak.
Bu homurtuyu ancak dik duran avcı çıkarabilir Bu belalı harcı kancalı bir gaga karabilir Şamandıralar gökten zinciri bırak.
Kanadından bir tüy koparttı ve onu büyüttü. Bir tüy daha koparttı ve sonra bir tüy Deniz yılanlarından sağdı bu sütü Servi köklerinde bir karabatak
Aklın sınırında vurulan nöbetçinin soluğu kesilmez derinde Bin yıl sonra verilen nefesin keskin dişlerinde, Çırpınan balıkların gözleri hâlâ parlıyor. Daldığı yer ölüm, çıktığı yer aşk.
Kara batsaydı gözleri gibi bir kardan adamın Böyle üşümezdi dalgakıran'da Eli boş dönen balıkçıların Lanetiyle kararmayarak